HAYAT ÖPÜCÜĞÜ
Güzel güneşli bir sıradan ilkbahar günü, sahil bandında bir çiçekli, ağaçlı bir park, parktaki banklarda insanlar oturuyor, sahil yolunda insanlar geziyor, hafiften rüzgar ağaçların yapraklarını sallarken, denizde ise bahar insanın içindeki bahar kıpırtısını anımsatan hafif bir dalga görülüyor, ağaçlardan ise bitmek tükenmek bilmez bir kuş senfonisinin sesi yayılıyor tüm sahile
Ve sahildeki banklardan birine oturmuş orta yaşlı sayılabilecek bir hanım ve yanında tekerlekli iskemlede oturur bir halde duran ve hüzünlü bir şekilde etrafı izleyen 17 yaşlarında çok güzel sarışın bir gençkız
Söze ilk önce orta yaşlı kadın giriyor, yumuşak ve anaç bir ses tonuyla genç kızı konuşturmak istercesine: hülya bugün hava ne güzel değilmi kızım, çıkmamız çok iyi oldu
Gençkız biraz öfkeli ve sıkıntılı bir tavırla: yaa çok iyi oldu, herkesin bana acıyarak baktığını görmek o kadar iyi geldi ki
Orta yaşlı kadın ne diyeceğini bilmez bir halde neredeyse kekeler bir halde: kızım, hülyam kimse sana acıyarak bakmıyor, bu düşünceleri ne zaman çıkaracaksın aklından 2 yıl oldu bebeğim ya
Gençkız sıkıntılı ve hüzünlü bir ses tonuyla: hadi anne artık eve gidelim, zaten belkide hiç çıkmamalıydım
Anne biraz öfkeli ve sert bir ses tonu ile karşılık veriyor: hayır hülya hiçbir yere gitmiyoruz, zaten 2 yıldır evden çıkmıyorsun biraz hava al, bak 2 yıldır kaçırdığın hayat sana nasıl selam veriyor görüyor musun, şu doğayı, şu denizi, şu insanları görmüyor musun, şu kuş seslerini duymuyor musun kızım, o kazada bacaklarını ve babanı kaybettin, tabiki bunlar çok acı ama bu doğayı görme, bu güzellikleri yaşama şansım hala varken bunları kendine neden yasaklıyorsun kızım
1
Hülya annesinin sözleri üzerine hüzünleniyor, ve ağlamaklı bir halde: anne sen beni hiç anlamıyorsun
Ve ses tonunu bir anda yükselterek: tabiki anlamazsın çünkü sen hiçbir zaman yarım bir insan olmadın. Keşke o kazada bende ölseydim diyorum anne, keşke babamla birlikte bu kahrolası dünyadan gidebilseydim
Anne belki yılların verdiği yorgunlukla bu kez hiçbir yanıt vermiyor ve bu sözlerin ardından bir süre ana kız sessizce dalıp gidiyor
Sessizliği bozan bulundukları banka oturmak isteyen 25 yaşlarında genç bir delikanlı oluyor
Delikanlı ürkek adımlarla yaklaşarak, Kibar bir ses tonuyla: oturabilir miyim acaba
Kadın içtenlikle yanıt veriyor tabiki evladım, tabi oturabilirsin
Genç adam bankın kenarına ürkek bir halde oturuyor, ve hülyaya yönelerek aynı çekingen bir tavırla: merhaba adınız nedir
Hülya genç adamın sözlerinden sonra, hiç yanıt vermeden sıkıntılı bir şekilde annesine yönelerek: hadi anne artık gidelim mi
Delikanlı telaşla: rahatsız ettiysem üzgünüm belli bir amacım yoktu sadece adınızı sordum, rahatsız ettiysem gidebilirim
Hülyanın annesi sözü alıyor: hayır ne rahatsızlığı evladım, olurmu öyle şey, sen bakma kızımın kusuruna o öyledir, rahatsız falan olmuyoruz merak etme
Ve anne konuşmasına nazik bir ses tonu ile devam ediyor: bu arada tanıştırayım kızımın adı hülyadır, senin adın ne
Delikanlı biraz rahatlamış bir halde yanıt veriyor: benim adında mert, biraz sahilde oturmak istedim sizi gördüm ve burdayım, doğa ne güzel değil mi
Bu sözlerin ardından hülyanın ağızından başı önde bir şekilde zoraki duyulabilecek 1-2 sözcük çıkıyor: evet, gerçekten güzel
Mert hülyanın ağızından güzel bir kelime duymanın heyecanıyla ve heyecanını saklamaya çalışarak: bu mevsimde doğa çok güzel oluyor, şu ağaçlara, şu çiçeklere, şu kuşların seslerine bakınız, hayat herşeye rağmen yaşanası değil mi,
Anne bir anda hareketleniyor, ve söze giriyor: aaa benim eve kadar gitmem gerekiyor, evde şurada zaten, 5 dk gelirim siz konuşun
bu sözler üzerine genç kız annesine yönelerek, biraz sert bir şekilde, adeta çıkışır gibi: bende geliyorum anne
2
Anne kızının kalması için ısrar etsede sonunda kızını eve götürmeyi kabul ediyor
Anne merte yönelerek ve parmağıyla sahil binalarından birini işaret ederek: kızıma arkadaşlık etmek isterseniz, evimiz şu binanın 2 katı dilediğiniz zaman gelebilir siniz
Mert gülümseyerek, kibar bir ses tonuyla: tabiki efendim memnuniyetle, sık sık uğrarım
Hülya öfkeyle: hadi anne gidelim artık
bu sözden sonra hülya ve annesi evlerine doğru yol alıyor
Eve yol boyunca hülyanın ve annesi aralarında fazla konuşmuyor
Ancak evin kapısından içeri girer girmez hülya öfkeyle annesine çıkışıyor,
Hülya öfkeli ve sert bir şekilde: anne ne yaptığını sanıyorsun sen
Annesi şaşkınlıkla ve hüzünle: yine ne oldu kızım, yine ne yaptım ki ben
Hülya aynı öfkeli ses tonuyla ya daha ne yapacaksın anne, ilk defa gördüğün bir adamla beni başbaşa bırakacaktın neredeyse, birde bu yetmezmiş gibi adamı eve çağırıyorsun, sahi anne ne yapmaya çalışıyorsun sen
Annesi hülyanın bu konuşması üzerine biraz öfkelenerek: çocuk seninle arkadaş olmaya çalışıyordu, bende tanışmanıza yardımcı olmak istedim ne var bunda, evet bunu yaptım çünkü kızımın arkadaşlarının olmasını istiyorum, kızımın diğer kızlar gibi neşe dolu, cıvıl cıvıl bir genç kız olmasını istiyorum, eski kızımı geri istiyorum, suçum buysa as beni hadi kızım
Hülya aynı ses tonuyla haykırarak: anne sana arkadaşa ihtiyacım olduğunu kim söyledi, herkese lanet olsun, tüm dünyaya lanet ediyorum benim kimseye ihtiyacım yok, anlıyor musun anne kimseye ihtiyacım yok
Ve bu sözleri söylerken hülyanın dolan gözleri artık taşıyor ve yanaklarından süzülen 2 damlayı annesi kağıt mendille siliyor, ardından sanki bir daha hiç ayrılmayacakmışcasına kızına sımsıkı sarılıyor
Ve her gün olduğu gibi bir gün daha bitiyor onlar için
Ertesi sabah olduğunda her gün olduğu gibi uyanıyorlar, kahvaltı sofrasında anne mutlu ve umut dolu bir şekilde hülya ya dönerek: kızım bugünde hava ne kadar güzel değilmi
Hülya cevap vermek istemez ve yemeğe devam eder
Anne bir süre cevap bekledikten sonra cevap alamayacağını anlar ve neşeli tavrını hiç bozmadan devam eder: baksana hava ne kadar güzel hülya, hadi bugünde sahile çıkalım, ne dersin
3
Hülya birden öfkelenerek: anne bu konunun dün kapandığını sanıyordum, ben sana anlatamıyorum herhalde, dışarı çıkmıyorum, çıkmayacağım, dışarı çıkmak is-te-mi-yo-rum, konu kapanmıştır
Bu sözlerden sonra annenin neresi yerini öfkeye ve hüzüne bırakıyor, anne öfkeli bir tavırla kızına çıkışıyor: iyi çıkma bakalım, bir daha ağızıma bile almayacağım ama baban gibi bir gün beni de kaybedersen bakalım bu vicdan azabını nasıl taşıyacaksın
Hülya şaşkınlıkla: sen ne diyorsun anne, ne dediğinin farkında mısın
Anne tavrını hiç bozmadan: ne zannettin hülya, ne yani, 2 yıldır evin içindesin, beni de tutsak ediyorsun, herşeyden soyutlandık 2mizde, bu da yetmezmiş gibi evde bir matem havası, ne güler yüz var, ne konuşma var, hülya kızım daha ne kadar dayanırım bilmiyorum ama şunu bil ben taş değilim, bende bir insanım kızım, birgün dayanma gücüm biter ve bu dünyadan ayrılmayı seçebilirim ve bu gün senin düşündüğün kadar uzak değil artık bunu bil, eğer kalbinde benim için biraz sevgi varsa kondine biraz çekidüzen ver, bunu kendin için değil benim için yap kızım lütfen, hadi toparlan artık
Hülya annesinin bu sözlerine hiçbir yanıt vermiyor, gözlerine hüzün doluyor sadece, verdiği tek tepki bu oluyor
öğleye doğru kapı çalıyor
Evin kapısı 2 yıldır çok seyrek çalındığından anne kız biraz ilkiniyor ancak anne yinede koşarak gidip kapıyı açıyor
Anne kapıyı açtığında bir önceki gün sahilde hülya ile bankta otururken karşılaştıkları genç çıkıyor karşısına
Hülyanın annesi kibar bir ses tonuyla: mert oğlum hoşgeldin, hangi rüzgar attı
Mert aynı kibarlıkla, gülümseyerek yanıt veriyor: geçiyordum, aklıma siz geldiniz, bir uğrayayım dedim, rahatsız etmedim umarım
Hülyanın annesi aynı kibar tavırla: ne rahatsızlığı oğlum memnun olduk, arada gel böyle ışte, buyur buyur içeri gir
Mert girmeye hazırlanırken içeriden hülyanın sesi duyuluyor: kim gelmis anne
Annesi içeriye yüksek sesle bağırıyor: mert gelmIs kızım
Mert evin salonuna girdiğinde hülya'yı salonda tekerlekli işlemlerinde oturmuş camdan dışarı bakarken buluyor
Mert cam kenarındaki hülyaya yaklaşarak, zarif ve insana umut veren bir ses tonuyla: ne kadar güzeller değil mi ve ne ilginç, insanlar, hayvanlar hepsi ayrı bir koşuşturma içinde, bambaşka hayatlar yapıyorlar, ama aslında hepsinin amacı aynı, yaşamını ve neslini sürdürmek, günlük sorunlarla ve sorgularla o kadar mesguller ki hiçbiri de asıl amacın bu olduğunun farkında değil
4
Hülya gözlerini camdan çevirip merte yöneltiyor, çatık kasları ve öfkeli tavrıyla: afedersiniz neden geldiniz evime kadar, ne istiyorsunuz
mert telaşlanmış bir şekilde: amacım sadece sizi ziyaret etmekti ve belki sahilde biraz dolaşırız diye düşündüm ne bileyim, inanın başka bir amacım yoktu, ne amacım olabilir
bu sırada anne oda kapısından içeri süzülmüş bir şekilde olanlara bakıyor
hülya öffkeli bir şekilde sesini yükselterek: arkadaşlığınıza ihtiyacım olduğunu kim söyledi, ayrıca bugün canım dışarı çıkmakta istemiyor, korkarım boşuna vaktinizi harcadınız buraya gelmek için
hülyanın bu sözleri üzerine oda kapısının yanındaki anne: yavaş ve uyarıcı bir sesle: hülya seninle sabah anlaştığımızı düşünmüştüm, ne konuşmuştuk biz, bence biraz sahilde dolaşmanızda bir sakınca yok, ne dersin kızım
hülya annesinin bu sözlerinin ardından bira sessiz kaldıktan sonra, boyun eğen bir ifade ve kısık bir sesle: tamam diyerek kabul ediyor çıkmayı
Bu sözden sonra hülya ile mert sahile çıkıyor ve aralarında ufak ufak sohbet başlıyor
Konuşmaya ilk hülya başlıyor: sizinle dışarı çıktım ama kim olduğunuzu, ne iş yaptığınızı, ailenizi, neden burada olduğunuzu, yani hakkınızda hiçbir şey bilmiyorum
Mert gülümseyerek sevecen bir şekilde yanıt veriyor: o zaman, içiniz rahat edecekse size hemen kendimi tanıtayım küçük hanım, ben bir engelliler spor kulübünde muhasebe ve hesap işlerine bakıyorum ve mesleğimde bu alanda zaten muhasebe mezunuyum
Bu sırada hülya mertin sözünü kesiyor: neden engelliler spor kulübünde çalışıyorsunuz, nereden aklınıza geldi, başka iş mi yoktu
Mert gülümseyerek yanıt veriyor: okulu bitirdikten sonra iş aramaya başladım, gazete ilanlarına bakarken bu iş ilanı karşıma çıktı ve görüşmeye gittim, iş arıyordum sadece ve benim için herhangi bir işten hiçbir farkı yoktu, özel bir neden olması gerekmiyor bence, başka bir işte bulabilirdim bu iş oldu sonuçta ve isimden memnunum
Bir ara durgulaşıp denizi izledikten sonra, sözü hülya alıyor: peki ailenizden biraz söz eder misiniz, nasıllar nerede yaşıyorlar, ne iş yapıyorlar, vs vs
Bu soru üzerine genç adam hüzünleniyor ve uzaklara dalarak hüzünlü bir sesle: annem babam ben 8 yaşındayken bir trafik kazası sonucu aramızdan ayrıldı, Antakyada yapıyorduk o zamanlar, ben o kazadan mucizevi bir şekilde kurtuldum, onlar benim kadar şanslı değildi, sonra teyzem beni aldı İstanbul'a getirdi ve bu yaşa kadar baktı, okuttu, büyüttü işte
Mert hüzünlü ve dalgın, gözleri boşluğa bakıyor adeta: hülya bir ara metin elini tutmak üzere elini uzatıyor ve sonra cesaret edemeyerek geri çekiyor
5
Ve aynı hüzünlü ifadeyle bu kez hülya devam ediyor: desene artık bir ortak noktamız var, bende babamı 2 yıl önce trafik kazasında kaybettim ve aynı kazada tekerlekli iskemleye mahkum kaldım
Mert yine dalgın bir şekilde: ama benden şanslıymışsınız, baksanıza anneniz yanınızda ve 2 sene öncesine kadar babanızda yanınızdaymış,
Hülya bu söz üzerine şaşkınlıkla soruyor: tekerlekli iskemleye mahkum olmak şans mı sizce ?
Mert yanıt veriyor: engeliniz aşılmayacak bir engel değil bana sorarsanız ve hayatta hiçbir şey mükemmel değildir, şanslı yönlerinizin değerini bilin bence
Ve bu konuşmalardan sonra hülya ile mertin arasında güzel bir yakınlık doğuyor ve hülya sanki merti yıllardır tanıyormuş gibi, kendini merte çok yakın hissetmeye başlıyor, saatlerce sahilde konuştuktan sonra eve geliyorlar, annesi kızının mutluluğunu görünce şaşırıyor, 2 yıl önceki hayat dolu gülen, sohbet eden, cıvıl cıvıl hülya yıllar sonra geri gelmiş, adeta karşısında öylece duruyor, anne mutluluktan ne diyeceğini bilemiyor ve mutluluktan gözleri dolmuş bir halde şunları söylemekle yetiniyor: hülya kızım hoş geldin
Bundan sonra mert ve hülya sık sık dışarı çıkmaya, mert hülyanın evine daha sık gelmeye ve telefonlaşmaya başlıyorlar
Kah sinemaya gidiyorlar, kah bir yerde oturup bir şeyler yiyorlar, kah konserlere gidiyorlar, kah sahilde baş başa vakit geçiriyorlar
Mert ve hülya Bir gün yine sahilde konuşurlarken, mert hülyaya dönerek biraz heyecanlı bir şekilde: hülya haftaya çalıştığım spor kulübünün basket takımının maçı var, izlemeye gelir misin
Hülya bir an dalıyor, sanki çok uzaklara gidip geliyor o sırada ve o dalgınlık içinde sanki uzaklardan konuşur gibi ve birazda kırgın bir ifadeyle soruyor: basketbol mu ?
Mert şaşırmış bir halde yanıtlıyor: evet hülya basketbol maçı
Sonra hülyanın yüzüne dikkatlice bakarak: ne oldu hülya, neden daldın, bir şey mi var?
Hülya hüzünlü ve dolu gözlerle yanıt veriyor: ben kazadan önce basket oynardım da, o aklıma geldi bir an
Mert telaşlı ve üzgün bir şekilde: hülya seni üzdüysem affet ne olur bilmiyordum
Hülya kendini toparlayarak: yo yo önemi yok, nereden bileceksin ki
Ve hülya tekrar uzaklara dalarak konuşmasını sürdürüyor: profesyonel basket oynamaya başlamıştım, hocalarım çok iyi olduğumu ve bir yıldız olabileceğimi söylüyordu, basketbol benim hayatımdı, babamda çok destekliyordu, onun hayali benim
6
müsabakalarda kupalar kazandığımı görmekti ve sonradan o kaza, her şey bitti işte, tüm hayallerimle birlikte babamı da aldı
Mert gözlerinde umut ışığı ile hülyanım sözünü kesiyor: hülya belkide her şey bitmemiştir, belki tüm hayallerine tekrar kavuşabilirsin, ne dersin ?
Hülya şaşkın bir ifadeyle soruyor: nasıl yani ? anlayamadım
Mert hiçbir yanıt vermeden oturduğu yerden bir anda kalkıyor ve hülyanın tekerlekli iskemlesini hızla itmeye başlıyor
Hülya telaşla soruyor: nereye gidiyoruz
Mert gülümseyerek yanıt veriyor: senin yarım kalan hayalini gerçekleştirmeye
Ve bir taksiye biniyorlar: taksi bir spor klübü önüne geldiğinde mert taksiyi durduruyor, taksiden çıkarak hülyayı iskemlesine yerleştirdikten sonra, mert konuşuyor heyecanla: işte hülya burası benim çalıştığım spor kulübü
Hülya şaşkınlıkla soruyor: iyide bunun hayallerle ne ilgisi var ve beni buraya neden getirdin
Mert gülümseyerek yanıt veriyor: hayallerin nerede, nasıl, hangi vesile ile gerçekleşeceği belli mi olur hülya, hayaller her zaman hiç umulmadık anda gerçekleşir, ayrıca sana çalıştığım yeri göstermek istedim ne var bunda
Hülya bu sözler karşısında gülümseyerek: tamam görelim bakalım
Ve birlikte spor salonuna giriyorlar
Mert ve hülya biraz dolaştıktan sonra engelliler basketbol takımının antreman yaptığı bölüme ulaşıyorlar
Hülya sessizce antremanı izlerken mert hülyaya fark ettirmemeye çalışarak antrenörün yanına giderek kulağına birşeyler fısıldıyor ve hülyanın yanına dönüyor
Çok geçmeden antrenör 2 gencin yanına geliyor ve gülümseyerek kibar bir ses tonu ile konuşmaya başlıyor: ooo mert burada mıydın sen ya
Mert yanıt veriyor: evet haldun abi nasıl gidiyor işler
Antrenör aynı üslupla yanıt veriyor: nasıl olsun gördüğün gibi
Ardından antrenör göz ucuyla hülyayı işaret ederek: bu küçük hanım kim, bizimle tanıştırmayacak mısın
Mert biraz tereddütle ve çekingen tavırla yanıt veriyor: evet Haldun abi, kusura bakma, tanıştırmayı unuttum, bu hülya, benim bir arkadaşım
Antrenör Haldun bey hülya ile tokalaşmak üzere nazikçe elini uzatıyor ve tokalaşıyorlar
7
Ardından mert konuşmaya devam ediyor: Haldun abi biliyor musun hülya 2 yıl öncesine kadar iyi bir basketbolcuymuş
Haldun heyecanla: öyle miii, buna çok sevindim, neden bıraktınız peki sporu
Hülya soruya sinirlendiğini belli etmemeye çalışarak yanıt veriyor: 2 yıl önce bir trafik kazası geçirdim ve taktir edersinizki sporu bırakmak zorunda kaldım
Haldun bey yanıt veriyor: anlıyorum ama bu kaza bu sporu yapmanıza engel değil ki
Ve ardından haldun tekerlekli iskemlede basketbol antremanı yapan öğrencilerini hülya'ya göstererek: bakın görüyorsunuz bu arkadaşlarım hepsi, sizin durumunuzdaki insanlar ve gördüğümüz gibi bu sporu çokta iyi yapıyorlar
Hülya biraz öfkeli, birazda hüzünlü bir ses tonuyla: üzgünüm haldun bey ama bu aynı şey değil
Haldun bey yanıt veriyor: neden aynı şey olmasın ? Sonuçta aynı sporu aynı kurallarla yapıyoruz,
Haldun bir an kafasında bir şimşek çakmış bir ifadeyle devam ediyor: bakın size ne diyeceğim! sizde bir basket denemek ister mIsiniz hülya hanım, ham bakalım performansınızdan birşey kaybettirmiş mi size bu kaza, ne dersimiz?
Hülya öfke ile yanıt veriyor: üzgünüm haldun bey, bu kesinlikle olmaz
Haldun yanıt veriyor: hadi ama sadece bir basket atacaksın ne var bunda, oyun gibi bir şey
Ardından sözü mert alıyor, hülyanın gözlerinin içine bakarak: hadi hülya sadece 1 basket, hatırım için
Hülya mertin bu teklifini kıramıyor ve kısık bir sesle ağızından 2 cümle çıkıyor: tamam yapacağım
Ardından hülyayı basketbol oynamak için özel yaptırılmış bir iskemleye yerleştirerek basket sahasının tam ortasına kadar götürüyorlar, sahada o an antreman yapan engelli basketbol oyuncuları antremana ara vererek dikkatlice hülyayı izlemeye başlıyorlar
Hülya bir elindeki basket topuna bir tam önünde yukarıda asılı duran basketbol potasına bakıyor, o an gözünün önünden tüm hayatı, tüm başarıları, geçirdiği trajik kaza ve kaybettiği 2 yıl film şeridi gibi geçiyor, ardından ölüm döşeğindaki bir insanın dünyayı son kez görebilmek için tüm gücünü sarf ederek gözlerini son kez açması gibi, bu hayatım bir devrin kapanışı ve hayatımın son atışı düşüncesiyle, tüm gücüyle aşılıyor topa ve fileye hızla atıyor, top bir anda fileden içeri girerek basket oluyor;
Bu olayı gören antrenör ve oyuncular birbirlerine balinarck şaşkınlık içinde alkışlamaya başlıyor, mert ve antrenör hülyanım yanına geliyor ve antrenör haldun bey şaşkınlıkla hülya ya şaşkınlık içinde soruyor: böyle bir tekerlekli iskemleye ilk kez oturduğunuza ve kazadan sonra ilk kez basket sahasına çıktığınıza gerçekten emin misiniz siz ?
Hülya yanıt veriyor: tabiki eminim, neden sordunuz?
antrenör şaşkınlığı daha da artmış bir halde: olamaz bu imkansız, bir insanın basket iskemlesine bile alışması haftalar alır, siz şu an ne kadar imkansız birşey yaptığınızın farkında mısınız ?
Hülya umursamaz ve bu sözlerden sıkılmış bir tavırla: oldu işte ben pek özel birşey yapmadım ne bileyim
8
Hülya daha sonra merte yönelerek: hadi mert artık salonun diğer bölümlerine geçelim mi, zaten geç oldu birazdan eve gitmeniz gerekecek
Mert kadarıyla tamam işareti veriyor, hülya gitmek için kendi iskemlesine yerleşirken, o an yanında olan engelli basketçiler merte yönelerek: mert bize bu süper basketçi küçük hanımı tanıştırmadan nereye gidiyorsun bakalım, bırakır mıyız
Mert mahcup bir şekilde: affedersiniz arkadaşlar unuttum kusura bakmayın, tanıştırayım bakın bu hülya benim arkadaşım, hülya bunlar engelliler milli basket oyuncuları
Hülya memnun oldum diyor
Oyuncular: asıl biz memnun olduk hülya hanım, biraz önce o kadar imkansız birşey başardınız ki hayran olmamak mümkün değıl
Ve aralarında güzel bir yakınlaşma, saatlerce sürecek güzel bir sohbet başlıyor,
Hülya bir an saate bakıyor ve telaşla merte dönerek: ooo saat çok geç olmuş mert gitmeliyiz
Mert tamam gidelim diyor
Ardından gençlerle hülya birbirleri ile vedalaşıyor ve vedalaşırken haberleşmek üzere birbirlerinin telefon numaralarını almayı ihmal etmiyorlar
ardından hülya ile mert tekrar taksiye bin erek eve doğru yola çıkıyorlar
taksi eve doğru ilerlerken hülyanın gözlerinde belirsiz bir parıltı ve yüzünde umutlu bir tebessüm beliriyor
bu tebessümle birlikte beyninden bir sürü düşünce akıp gidiyor
engelli sporcular ne kadar heyecanlı ve umut doluydu öyle, gözlerinin içi parlıyordu hepsinin, birde kendi heçirdiği 2 yılı düşündü, bir an içinde tarifsiz bir buruluk oluştu hülyanın
mert ile tanıştığı günden bu yana hayatı nasılda bir anda değişmişti böyle,
neler oluyor diye geçirdi içinden, ban neler oluyor, hemen silmeliyiim bu düşünceleri aklımdan, bu büyüye kapılmamalıyım sadece eğlenceli bir gündü hepsi bu işte, sadece eğlenceli bir gündü ve bitti
kafasındaki bir anlık düşünceyi dağıtmayı başarmış ve rahatlamıştı
bir an mertin sesi duyuldu hülya nasıl buldun spor kulübünü
hülya pekte umursamaz bir halde yanıt verdi: güzeldi
mert gülümseyerek: en azından beğendiğini söyledin buna sevindim
hülya bu sözü yanıtsız bırakıyor, ardından eve geliyorlar
anne kapıyı açıyor, kızının yüzündeki mutluluğu ve gözlerindeki parıltıyı daha kapıyı açar açmaz fark ediyor
kızının zaten mertle arkadaşlık yaptığı günden beri günden güne değiştiğini biliyor ama bu kez kıznın yüzündeki mutluluk çok daha farklı
anne sevinçle soruyor: eee bugün neler yaptınız bakalım
9
yemekte o gün başlarından geçen her şeyi birbir neşeli bir şekilde birbir anlatıyorlar
yemek ve çay faslından sonra hülya odasına çekiliyor
takside aklına takılan düşünceler bu kezde odasında hülyayı rahat bırakmıyor, hülya sabaha kadar bu çelişkili düşüncelerden sıyrılmak ve kaçmak istese de bir türlü sıyrılıp uykuya dalamıyor
sanki yeni başlamış bir değişiminn sancılarını yaşıyor hülya
Daha sonraki günlerde hülyanın mert ile arkadaşlığı ilerleyerek sürüyor ve bunun yanısıra kulüpte tanıştığı engelli basketbol oyuncuları ile de arasında bir arkadaşlık oluşuyor hülyanın ve hülyayı kulübün bayan basketbol takımı ile de tanıştırıyorlar, hülya bu arkadaş grubu ile dolaşıyor artık ve yavaş yavaş tekrar özgürleştığını hissediyor, yüreğindeki kanadı kırık kuş tekrar havalanıyor adeta ve aslında engelli olmak düşünceside ona önceki kadar kötü gelmiyor, kimbilir belkide engelli olmak sandığım kadar korkunç birşey değildir diye geçirmeye başlıyor içinden, hem zaten o dostluk ortamında engelini ona hissettirede yoktur, bazı günler tamaen unuttuğu bile olur engelli oluşunu, bu değişim sürecinde de mert hülyayı hiç yalnız bırakmıyor, her an hülyaya yanında olduğunu hissettiriyor mert
genç basketbolcuların arasında özellikle 20-22 yaşlarında bir basketbolcu olan özgür hülya ile yakından ilgi gösteriyor ve her fırsattayakınlaşmaya çalışıyor ancak hülyanın ilgisi merttin üzerine o kadar yoğunlaşmıştır ki, özgürün tüm çabalarına rağmen hülya bu ilgiyi fark edemiyor hatta göremiyor bile
bir sohbet sırasında genç basketbolcular hülyaya kulübün bayan basketbol takımının antremanlarına katılmasını söylüyorlar, hülya başta nazikçe reddiyor ancak annesinin, mertin, arkadaşlarının ve hülyanın basketbol performansını antrenör haldundan duyan spor kulübü yönetiminin aylar sürecek, bitmek bilmez, zorlu ikna çabalarından sonra hülya antremanlara katılmayı nihayet kabul ediyor ve antremanlara başlıyor hülya
hülya antremanlarda kısa zamanda göz doldurmayı başarıyor, hocaları hülyanıın başarısını ve azmini imrenerek izliyor
kısa bir süre sonra antrenör haldun hülyanın yanına gelerek şunları söylüyor: hülya hazır ol 15 gün sonraki avrupa kupası maçında sana forma giydirmeyi düşünüyorum
hülya şaşkınlıkla: ben mi? şimdi maça mı çıkacağım
haldun yanıt veriyor: evet hülya, eğer senin içinde bir sakıncası yoksa tabi
hülya şaşkınlıkla devam ediyor: ama nasıl olur hocam daha çok kısa zam oldu entremanlara katılmaya başlayalı, 15 günde hazırlanam mümkün mü sizce, üstelik hiç maça çıkmamış bir insanın bu kadar önemli bir maçta forma giymesi ne derece doğru
haldun gülümseyerek yanıt veriyor: antremanlara başladığın ilk günden beri seni izliyorum hülya, o kadar yeteneli ve o kadar azimlisin ki, aslına bakarsan senin bu maça şu an bile hazır olduğunu düşünüyorum, ayrıca açık söylemem gerekirse takımda avrupa standartlarındaki çok az sayıda oyuncudan birisin, bu da bir avrupa maçı olduğuna göre senin oynaman çok normal değil mi?
hülya, gurur, şaşkınlık ve sevinç duyguları birbirine karışmış ve gözleri dolmuş bir halde: güveninizden dolayı çok teşekküler hocam, umarım sizi ve ülkemi mahcup edeek birşey yapmam
haldun yanıt veryor: böyle birşey yapmayacağıma ve takımımızla, hep birlikte ülkemizi en iyi şekilde temsil edeceğimize eminim güzel kızım
1 0
Takımın 15 gün süren yoğun bir çalışma döneminden sonra nihayet maç günü geliyor Ve hakemin başlama düdüğü ile birlikte maç başlıyor
Hülyanın annesi, mert ve kulübün erkek basketbol takımı oyuncuları tribünlerde maçı ve hülyayı izlemek üzere heyecanla bekliyorlar
Hülya maçın ilk dakikalarında tedirgin ve heyecanlı olsada kısa zamanda bu heyecanını yeniyor ve sevdiklerinin özellikle ruhunun 2 yıllık prangasını çözen ve yüreğindeki kuşu kanatlandıran mertin orada olmasının verdiği güvenle tüm performansıyla maça adapte oluyor
Hülya ve takımı maçın ilerleyen dakikalarında bekleneninde üzerinde performans sergiliyor ve maçın bitiminde hülyanın takımı farklı galibiyetle avrupa şampiyonu oluyor
maçın ardından hülya takımı ile birlikte verilen kupayı alıp tribünleri selamlarken annesinin sevinçten dolmuş gözlerini görüyor, annesi ve mert ayakta alkışlıyor hülyayı annesi bir yandan avuçları patlarcasına alkışlarken, bir yandan da sesi çıktığı kadar haykırıyor: işte bu benim kızım, benim kızım işte bu
Hülya o an 2 yıldır annesine ve kendisine yaptıklarını düşünüyor ve bu 2 yılda hayattan neler kaybettiğini, dahada kötüsü mert karşısına çıkmasaydı neler kaybedeceğini ve gözleri doluyor, o an hıçkırıklara boğulmamak için kendisini zor tutuyor hülya ve tribünlerde kalabalığın arasında bir an çabasmın kendisini gururla alkışladığını görüyor, görüntü çok net olmasına rağmen gördüklerine inanamıyor ve tekrar bakma ihtiyacı hissediyor, aynı yöne tekrar dikkatlice baktığımda göremiyor babasını ve bu gördüğünü babasının yanında olduğunun ve her nerdeyse oradan kendisini görüp gururlandığının bir işareti olarak düşünüyor hülya ve içi huzurla doluyor belki babamda olduğu tıpkı annem gibi yerden avazı çıktığı kadar bu benim kızım diye bağırıyordur diye düşünüyor, ayrıca 2 yıldır rüyasında görmek isteyip bir kere bile rüyasına girmeyen babasının şu an kendisine görünmesini de bir işaret sayıyor hülya, demekki babamda yaptıklarından dolayı bana kırgınmış diye geçiriyor içinden ve sessizce babacığım çok özür dilerim diyor, çünkü ne kadar sessiz söylerse söylesin babasının ruhunun bir yerlerde onu duyduğuna ve onu izlediğine emindir artık
maç bitiyor ve sporcular kulise çıkyor kuliste gazeteciler, basın toplantısı gibi bilinen formalitelerden sonra hülyanın annesi, mert haldun bey ve maçı izlemeye gelen erkek basketbol oyuncuları hülyann yanına geliyor, büyük bir heyecanla tebriklerini sunarken mert hemen elindeki 1 buket çiçeği hülyaya nazıkç uzatıyor, bu nazik davranış karşısında hülyanın gözleri parlıyor, ardından basketbolculardan özgürde elindeki tek bir kırmızı gülü hülyaya uzatıyor, ancak hülya mertle ve mertin kucağına koyduğu buketle o kadar meşgul oluyor ki özgürün uzattığı gülü fark etmiyor bile
mert heyecanla: bu gece bu başarıyı bir yerlerde kutlamayacak mıyız
haldun yanıt veriyor: tabiki kutlayacağız mert, organizasyonu yaptık bile, buradan hemen takım halinde eğlenmeye gidiyoruz
hülyanın annesi sevinçli bir şekilde söze giriyor: o zaman beni eve bırakında siz eğlenmeye gidiin ben gençlere ayak bağı olmayayım şimdi değilmi
haldun yanıt veriyor: tamam hanım efendi bırakırız hay hay
önce hülyanın annesini eve bırakıyorlar ve hep birlikte bir barda sabaha kadar eğleniyorlar, bu barda da özgür hülyanın diikkatini çekmeye, belki bir kaç kelimede olsa konuşmaya çalışıyor, ancak yine mertten fırsat bulup bunu yapma olanağı çıkmıyor karşısına sonra sabaha karşı evlerine, mert hülyayı evine kadar bırakıyor ve hülyayı annesine teslim ettikten sonra kendisi alacakaranlıkta sessizce evden uzaklaşıyor
11
Ertesi sabah hülya gecenin yorgunluğunu üzerinden atamamış bir halde uyanıyor ve hazırlanıp iskemlesine yerleştikten sonra aylardır alıştığı gibi mertten bir çağrı veya mesaj gelip gelmediğini öğrenmek için cep telefonuna bakıyor fakat bu kez cep telefonunda hiçbir çağrı veya mesaj olmadığını görüyor, herhalde mert gecenin yorgunluğunu üzerinden atamadı, tabi yorucu bir geceydi uyuya kaldı herhalde diye düşünüyor ve fazla üzerinde durmadan kahvaltıya geçiyor, kahvaltıda annesine geceki eğlencede neler yaşandığını bir bir anlatıyor
kahvaltı bittikten sonra hülyanın annesi hülyaya dönerek: bugün mert uyuya kaldı gelemeyecek sanırım, seni antremana bugün ben bırakayım ne dersin kızım, akşama kadar mertte gelmiş olur zaten kulübe
Hülya bu öneriyi hiç düşünmeden kabul ediyor ve aylardır ilk kez spor kulübüne annesiyle birlikte gidiyor
Kulübe gidip haldun ile karşılaşır karşılaşmaz soruyor: hocam mert geldi mi
Haldun göz ucu ile anneye baktıktan sonra ağızının içinde yuvarlayarak: mert henüz gelmedi dedikten sonra ekliyor: biz antremanlara başlayalım o da neredeyse gelir uyuya kaldı herhalde
Hülya sorgular bir ifadeyle: hocam biraz sıkıntılı mısınız bugün
Haldun gülümseyerek: eee dün çok yorucu bir gündü biliyorsun, daha yorgunluğu atamadık hülyacığım, senin kadar genç değiliz malum
Hülya yanıt veriyor: estafurullah hocam haklısınız dün baya yorucuydu
Bu sırada Hülyanın annesi söze giriyor: hadi ben gideyim artık, mert gelene kadar hülya size emanet
Haldun bey yanıt veriyor: siz merak etmeyin hülya bizim gözbebegimiz
Bu sözlerden sonra anne kulüpten ayrılıyor ve hülya antremanlara başlıyor, ancak merti düşünmekten bir türlü antremanlara adapte olamıyor, saatler geçtikçe merakı daha da artıyor hülyanın, merakını dindirecek ne bir mesaj, ne bir telefon geliyor mertten, nede kendisi geliyor akşama kadar, akşam oluyor antreman bitiyor, bu kez merakını yenemeyip hülya arıyor mertin telefon numarasını, telefonu uzun uzun çaldırıyor ancak kImse açmıyor telefonu ve çaresiz vazgeçiyor, merakı daha da artıyor hülyanın, eğer başına kötü birşey gelmese mert beni asla bu kadar uzun süre yalnız bırakmazdı diye geçiriyor içinden ve içinden böyle geçirdikçe sıkıntısı daha da artıyor, spor salonunun koridorlarında amaçsızca dolaşırken antremanını bitirmiş çıkmaya hazırlanan özgürle karşılaşıyor
Hülyanın sıkıntılı hali özgürün hemen dikkatini çekiyor ve soruyor: hülya ne bu hal, bir sıkıntın mı var senin
Hülya düşünceli ve dalgın bir şekilde yanıt veriyor: mert bugün gelmedi de onun için biraz endişe ediyorum, haber de vermedi
Özgür, hülyayı rahatlatmak ister bir tavırla yanıt veriyor: endişelenme hülya belki acil bir işi çıkmıştır o nedenle haber veremeden başka bir yere gitmek zorunda kalmıştır üzülme sen hülya, seni üzgün görmeye dayanamıyorum. Hadi istersen biraz dışarı çıkalım hem hava alırız hem konuşuruz ne dersin hülya
hülya biraz tereddüt ettikten sonra bu içten teklifi kabul ediyor ve özgür ile hülya spor kulübünün bahçesine çıkarak bir süre sohbet ediyorlar, akşam olduğunda hülya çaresiz tüm sporcularla birlikte servise binerek dönüyor eve
12
ve 3-4 gün bu şekilde habersiz geçtikten sonra hülya dayanamayıp spor kulübünün sekreteryasına giderek mertin çalıştığı bölüme giriyor ve mertin masasında genç bir bayanın oturduğunu görüyor
şaşkın bir halde bayana soruyor: mert nerede
bayan şaşırıyor: anlamadım küçük hanım
hülya sorusunu yeniliyor: burada çalışan genci soruyorum, nereye gittiği hakkında bir bilginiz var mı
bayan yanıt veriyor: hee o mu, hakkında bir bilgim yok 2 gün önce işlem ayrılmış
onun yerine şu an ben bakıyorum, buyrun nasıl yardımcı olabilirim
hülya o an donakalıyor, bir anda başından aşağı kaynar şu dökülüyor sanki, yanıyor mu, üşüyor mu, o an ne hissettiğini kendiside tam olarak bilmiyor, adeta kalbi buz tutuyor hiçbir şey hissedemiyor belkide ve hiçbir kelime etmeden kulübünü
sekreterya bölümünden ayrılıyor
hülya amaçsız, ne düşüneceğini şaşırmış bir halde, tekerlekli iskemlesiyle koridorda dolaşırken antrenör haldunla karşılşıyor
haldun bey hülyaın halini görünce dayanamayarak soruyor: hülya ne bu halin, hasta falan değilsin ya
hülya bu soruya soru ile karşlık veriyor: hocam siz hemen hemen her gün kulübün sikreterya bölümüne gidiyorsunuz değil mi
haldun biraz tereddüt ederek yanıt veriyor: evet hülya
hülya devam ediyor: o halde neden bana mertin işten ayrıldığını söylemediniz günlerdir
haldun bey, başını öne eğiyor ve hiçbir yanıt vermiyor ve koridurda sessizce uzaklaşıyor uzaklaşıyor
hülya o akşam kulüpten çıkıyor ve evine dönüyor ve ertesi sabah annesinin ısrarlarına rağmen kulübe gitmiyor, artık hayatta herşeyin yalan, ve herkesin yalancı olduğunu düşünüyor hülya içi acıyor hülyanı bu kadar güvendiği, sevdiği ve adeta kurtarıcısı, süper kahramanı gibi gördüğü adam ona bir açıklma yapma gereği bile duymadan çekip gidebiliyor, demek ki herşey bu kadar kolaymış diye düşünüyor hülya
hülya aylar önceki gibi eve kapanıyor tekrar ancak bu kez takım arkadaşları, hocaları ve kulüp yönetimi hülyayı hiç yalnız bırakmıyor sık sık telefonla arıyorlar, gelip gidyorlar vs vs, yani hülyayı tekrar hayata döndürmek ve antremanlara katılmasını sağlamak için yılmadan usanmdan aylarca uğraşıyorlar ve sonunda hülya başta eskisi kadar istekli olmasada takımına geri dönüyor, başta belki eskisi kadar istekli asılamıyor antremanlara ancak aylar geçtikçe öncekinden daha hırslı, daha güçlü performans gösteriyor, öncekinde daha da iyi bir basketbolcu oluyor adeta, bu arada özgürle de aralarında bir yakınlaşma başlıyor, bu yakınlaşma önce arkadaşlık sonra, sonra dostluk, daha sonra, flört şeklinde gelişiyor
ve yıllar su gibi akıp geçiyor hülya ile özgür evleniyor, 2 çocuklu mutlu bir aile kuruyorlar, ailleri de güçlük çektikleri zamanlarda her zaman bu gençlere destek oluyorlar hülya ilk oğlunun adının mert olması için ısrar ediyor özgür her zaman yaptığı gibi hülyayı kıramayarak bu teklifi kabul ediyor ve hülya büyük oğlunun adını mert, küçük oğlunun adınıda babasının adı olan mesut
13
koyuyor, günler böyle akıp giderken bir gün hülyanın annesi hastalanıp ölüyor, cenaze töreni oldukça kalabalık, törende hülya yaşlı gözlerle etrafa bakarken kuyutu bir köşede sinmiş bir halde töreni izleyen bir adam görüyor, biraz dikkatli baktığında bu adamın mert olduğunu görüyor ve bu yöne doğru hızla iskmlesini sürüyor
mert hiç istifini bozmadan: merhaba hülya, üzgünüm bu şekilde karşına çıkmak istemezdim
hülya sinirli bir şekilde: ne işin var senin burada, ben sana şimdi ne sorayım söyler misin mert, neden geldiğini mi? yoksa neden gittiğini mi? he söyler misin ne sorayım? seni arayacağm bir adres en ufak bir iz bile bırakmadan neden gittin mert? telefonunu bile kapattırmıştın yaa, benden bu kadar mı bıktın söyler misin
mert ikaz eder bir sesle: sus hülya yavaş ol, cenazede olduğumuzu unutma, ne desen, ne yapsan haklısın, bunun bir açıklaması yok, biliyorum ne söylesem yaptıklarımı affettiremem affettirmeyede çalışmayacağım
bu sözlerin ardından ceketinin iç cebinden bir mektup çıkararak devam ediyor: sadece bu mektubu vermek için geldim buraya; annen kendisi ölmeden açıklamamı istememişti, artık seniinde bu gerçeği öğrenme zamanın geldi sanırım, bu arada evlenmişsin tebrik ederim, küçük merti benim için öp
ve bu sözlerden sonra mert kalabalığı arasında hızla uzaklaşarak gözden kayboluyor
hülya hemern özgürün yanına giderek merti gördüğünü ve aldığı mektubu anlatıyor
özgür olayı olgunlukla karşılıyor ve cenaze bittiğinde sakın kafayla düşünüp mektubu okumasını söylüyor
cenaze töreninin ardından bir kaç gün geçtiğinde hülya ailesinnin ve antrenör haldun beyin gözleri önünde mektubu açıyor ve okumaya başlıyor
mektupta merttn ağızından yazılmış şu sözler yer alıyor: hülya yıllar öne yaptıklarımı telafi edebilmem imkansız, telafi etmeyede çalışmayacağım aslında, sadece gerçeği açıklayacağım yorum sana kalmış, aslında nereden başlayacağımı bilemiyorum sanırım en iyisi en baştan başlamak, öncelikle benim adım mert değil, sanırım pek şaşırmamışsındır buna zaten benimle ilgili hiçbir şeyin artık seni şaşırtacağını sanmıyorum, neyse ben devam edeyim gerçek adım hüseyin odabaşı, ve ben aslında matör bir tiyatro oyuncusuyum, yıllar önce bir gün çalıştığım tiyatroya ortayaşlı sayılabilecek bir hanım gelmişti, çokçaresiz bitme noktasına gelmiş görünüyordu ve 2 yıl önce kızıyla kocasının trafik kazası geçirdiğini, bu kazada kocasının öldüğünü ve hayatta kalan tek varlığı olan kızınında belden aşşağısının felç olduğunu ve bu yüzden kızının hayata küstüğünü hsayatla hiçbir ilişkisinin kalmadığını, hangi psikoloğa veya psikiyatriye gittiyse bu sorunu çözmek için en ufak bir yol alamadıklarını ve en sonunda arkadaş rolüyle kalbine girerek kızını hayata bağlayacak kadar yetenekli bir tiyatrocu aramaya karar verdiğini, bu işi başarana 100 bin ytl ücret ödeyeceğini açıkladı, sanırım anlamışsındır bu kadının kim olduğunu, evet bu kadın senin annendi ve bu rolü ben üstlendim, önce senin özel zevklerini, kazadan önce neler yaptığını, hobilerini, vs vs öğrenmem gereken herşeyi bir bir öğrendim annenden daha sonra spor kulübü yöneticileriyle, antranörlerle ve oyuncularla anlaşarak oyunumza katılmaları ve bana kulüpte geçici bir iş vermeleri konusunda ikna ettik, ama annenin sadece bir tek ricası vardı o da senin onun ölümünden önce bu olaayı kesinlikle öğrenmemen, eğer bu olayı duyarsan ondan nefret edeceğinden o kadar emindiki annen, kızımın o nefret dolu gözlerle bana bakmasını istemiyorum ama ben ölünce söylerseniz söyleyin derdi hep, evet hülya tanışmamızda planlıydı, o gün annen seni zorla sahile çıkardığında aslında benimle tanıştırma için çıkarmıştı, ve seni bıraktığım gecede rolüm tamamlandığı için ayrıldım, ve bir daha görünmedim çünkü artık bana ihtiyacın kalmamıştı, evet hülya şu an herşeyi biliyorsun ama sakın annende nefret etme olurmu çünkü o seni çok seviyordu ve bundan başka çaresi olmadığı için bu
14
yola başvurdu, şu an seninde çocukların var, evlliliğinde eşinle sana sonsuz mutluluklar dilerim, umarım onu anlayabilirsin, tüm güzellikler seninle olsun hülya
imza hüseyin odabaşı
hülya mektubu okuduktan sonra halldun bey ve eşi özgüre dönerek, yavaş bir sesle: doğrumu bunlar
haldun ve özgür onaylar bir şekilde başlarını hafifçe öne eğiyorlar
hülya: demek hepiniz biliyordunuz öylemi
yanıt yine gelmiyor, hülya ne hissedecğini bilemez bir halde bir an düşünüyor kendisine yapılan oyunları ve kızar gibi oluyor, ardından aklına bu oyundan öncesi kendisine ve annesine çektirdiği tüm acılar ve yaptığı tüm haksızlıklar, ardından oyunun sonrasında yaşadığı mutluluklar, kazandığı başarılar, evliliği, çocukları ve tüm düğer mutluluklarıı geliyor aklına, gözleri parlıyor hülyanın önce kocasına, sonra antrenörüne, daha sınra ise çocuklarına sarılıyor sıkıca
ve sadece şu kelimeleri söylüyor: tüm bunlar benim değil annemin başarısı, annem beni 2 kez doğurmuş, peki ben ona borcumu şimdi nasıl ödeyeceğim?
SON
ERGÜL DAĞCI 4 HAZİRAN 2008
15
HAYAT ÖPÜCÜĞÜ
Güzel güneşli bir sıradan ilkbahar günü, sahil bandında bir çiçekli, ağaçlı bir park, parktaki banklarda insanlar oturuyor, sahil yolunda insanlar geziyor, hafiften rüzgar ağaçların yapraklarını sallarken, denizde ise bahar insanın içindeki bahar kıpırtısını anımsatan hafif bir dalga görülüyor, ağaçlardan ise bitmek tükenmek bilmez bir kuş senfonisinin sesi yayılıyor tüm sahile
Ve sahildeki banklardan birine oturmuş orta yaşlı sayılabilecek bir hanım ve yanında tekerlekli iskemlede oturur bir halde duran ve hüzünlü bir şekilde etrafı izleyen 17 yaşlarında çok güzel sarışın bir gençkız
Söze ilk önce orta yaşlı kadın giriyor, yumuşak ve anaç bir ses tonuyla genç kızı konuşturmak istercesine: hülya bugün hava ne güzel değilmi kızım, çıkmamız çok iyi oldu
Gençkız biraz öfkeli ve sıkıntılı bir tavırla: yaa çok iyi oldu, herkesin bana acıyarak baktığını görmek o kadar iyi geldi ki
Orta yaşlı kadın ne diyeceğini bilmez bir halde neredeyse kekeler bir halde: kızım, hülyam kimse sana acıyarak bakmıyor, bu düşünceleri ne zaman çıkaracaksın aklından 2 yıl oldu bebeğim ya
Gençkız sıkıntılı ve hüzünlü bir ses tonuyla: hadi anne artık eve gidelim, zaten belkide hiç çıkmamalıydım
Anne biraz öfkeli ve sert bir ses tonu ile karşılık veriyor: hayır hülya hiçbir yere gitmiyoruz, zaten 2 yıldır evden çıkmıyorsun biraz hava al, bak 2 yıldır kaçırdığın hayat sana nasıl selam veriyor görüyor musun, şu doğayı, şu denizi, şu insanları görmüyor musun, şu kuş seslerini duymuyor musun kızım, o kazada bacaklarını ve babanı kaybettin, tabiki bunlar çok acı ama bu doğayı görme, bu güzellikleri yaşama şansım hala varken bunları kendine neden yasaklıyorsun kızım
1
Hülya annesinin sözleri üzerine hüzünleniyor, ve ağlamaklı bir halde: anne sen beni hiç anlamıyorsun
Ve ses tonunu bir anda yükselterek: tabiki anlamazsın çünkü sen hiçbir zaman yarım bir insan olmadın. Keşke o kazada bende ölseydim diyorum anne, keşke babamla birlikte bu kahrolası dünyadan gidebilseydim
Anne belki yılların verdiği yorgunlukla bu kez hiçbir yanıt vermiyor ve bu sözlerin ardından bir süre ana kız sessizce dalıp gidiyor
Sessizliği bozan bulundukları banka oturmak isteyen 25 yaşlarında genç bir delikanlı oluyor
Delikanlı ürkek adımlarla yaklaşarak, Kibar bir ses tonuyla: oturabilir miyim acaba
Kadın içtenlikle yanıt veriyor tabiki evladım, tabi oturabilirsin
Genç adam bankın kenarına ürkek bir halde oturuyor, ve hülyaya yönelerek aynı çekingen bir tavırla: merhaba adınız nedir
Hülya genç adamın sözlerinden sonra, hiç yanıt vermeden sıkıntılı bir şekilde annesine yönelerek: hadi anne artık gidelim mi
Delikanlı telaşla: rahatsız ettiysem üzgünüm belli bir amacım yoktu sadece adınızı sordum, rahatsız ettiysem gidebilirim
Hülyanın annesi sözü alıyor: hayır ne rahatsızlığı evladım, olurmu öyle şey, sen bakma kızımın kusuruna o öyledir, rahatsız falan olmuyoruz merak etme
Ve anne konuşmasına nazik bir ses tonu ile devam ediyor: bu arada tanıştırayım kızımın adı hülyadır, senin adın ne
Delikanlı biraz rahatlamış bir halde yanıt veriyor: benim adında mert, biraz sahilde oturmak istedim sizi gördüm ve burdayım, doğa ne güzel değil mi
Bu sözlerin ardından hülyanın ağızından başı önde bir şekilde zoraki duyulabilecek 1-2 sözcük çıkıyor: evet, gerçekten güzel
Mert hülyanın ağızından güzel bir kelime duymanın heyecanıyla ve heyecanını saklamaya çalışarak: bu mevsimde doğa çok güzel oluyor, şu ağaçlara, şu çiçeklere, şu kuşların seslerine bakınız, hayat herşeye rağmen yaşanası değil mi,
Anne bir anda hareketleniyor, ve söze giriyor: aaa benim eve kadar gitmem gerekiyor, evde şurada zaten, 5 dk gelirim siz konuşun
bu sözler üzerine genç kız annesine yönelerek, biraz sert bir şekilde, adeta çıkışır gibi: bende geliyorum anne
2
Anne kızının kalması için ısrar etsede sonunda kızını eve götürmeyi kabul ediyor
Anne merte yönelerek ve parmağıyla sahil binalarından birini işaret ederek: kızıma arkadaşlık etmek isterseniz, evimiz şu binanın 2 katı dilediğiniz zaman gelebilir siniz
Mert gülümseyerek, kibar bir ses tonuyla: tabiki efendim memnuniyetle, sık sık uğrarım
Hülya öfkeyle: hadi anne gidelim artık
bu sözden sonra hülya ve annesi evlerine doğru yol alıyor
Eve yol boyunca hülyanın ve annesi aralarında fazla konuşmuyor
Ancak evin kapısından içeri girer girmez hülya öfkeyle annesine çıkışıyor,
Hülya öfkeli ve sert bir şekilde: anne ne yaptığını sanıyorsun sen
Annesi şaşkınlıkla ve hüzünle: yine ne oldu kızım, yine ne yaptım ki ben
Hülya aynı öfkeli ses tonuyla ya daha ne yapacaksın anne, ilk defa gördüğün bir adamla beni başbaşa bırakacaktın neredeyse, birde bu yetmezmiş gibi adamı eve çağırıyorsun, sahi anne ne yapmaya çalışıyorsun sen
Annesi hülyanın bu konuşması üzerine biraz öfkelenerek: çocuk seninle arkadaş olmaya çalışıyordu, bende tanışmanıza yardımcı olmak istedim ne var bunda, evet bunu yaptım çünkü kızımın arkadaşlarının olmasını istiyorum, kızımın diğer kızlar gibi neşe dolu, cıvıl cıvıl bir genç kız olmasını istiyorum, eski kızımı geri istiyorum, suçum buysa as beni hadi kızım
Hülya aynı ses tonuyla haykırarak: anne sana arkadaşa ihtiyacım olduğunu kim söyledi, herkese lanet olsun, tüm dünyaya lanet ediyorum benim kimseye ihtiyacım yok, anlıyor musun anne kimseye ihtiyacım yok
Ve bu sözleri söylerken hülyanın dolan gözleri artık taşıyor ve yanaklarından süzülen 2 damlayı annesi kağıt mendille siliyor, ardından sanki bir daha hiç ayrılmayacakmışcasına kızına sımsıkı sarılıyor
Ve her gün olduğu gibi bir gün daha bitiyor onlar için
Ertesi sabah olduğunda her gün olduğu gibi uyanıyorlar, kahvaltı sofrasında anne mutlu ve umut dolu bir şekilde hülya ya dönerek: kızım bugünde hava ne kadar güzel değilmi
Hülya cevap vermek istemez ve yemeğe devam eder
Anne bir süre cevap bekledikten sonra cevap alamayacağını anlar ve neşeli tavrını hiç bozmadan devam eder: baksana hava ne kadar güzel hülya, hadi bugünde sahile çıkalım, ne dersin
3
Hülya birden öfkelenerek: anne bu konunun dün kapandığını sanıyordum, ben sana anlatamıyorum herhalde, dışarı çıkmıyorum, çıkmayacağım, dışarı çıkmak is-te-mi-yo-rum, konu kapanmıştır
Bu sözlerden sonra annenin neresi yerini öfkeye ve hüzüne bırakıyor, anne öfkeli bir tavırla kızına çıkışıyor: iyi çıkma bakalım, bir daha ağızıma bile almayacağım ama baban gibi bir gün beni de kaybedersen bakalım bu vicdan azabını nasıl taşıyacaksın
Hülya şaşkınlıkla: sen ne diyorsun anne, ne dediğinin farkında mısın
Anne tavrını hiç bozmadan: ne zannettin hülya, ne yani, 2 yıldır evin içindesin, beni de tutsak ediyorsun, herşeyden soyutlandık 2mizde, bu da yetmezmiş gibi evde bir matem havası, ne güler yüz var, ne konuşma var, hülya kızım daha ne kadar dayanırım bilmiyorum ama şunu bil ben taş değilim, bende bir insanım kızım, birgün dayanma gücüm biter ve bu dünyadan ayrılmayı seçebilirim ve bu gün senin düşündüğün kadar uzak değil artık bunu bil, eğer kalbinde benim için biraz sevgi varsa kondine biraz çekidüzen ver, bunu kendin için değil benim için yap kızım lütfen, hadi toparlan artık
Hülya annesinin bu sözlerine hiçbir yanıt vermiyor, gözlerine hüzün doluyor sadece, verdiği tek tepki bu oluyor
öğleye doğru kapı çalıyor
Evin kapısı 2 yıldır çok seyrek çalındığından anne kız biraz ilkiniyor ancak anne yinede koşarak gidip kapıyı açıyor
Anne kapıyı açtığında bir önceki gün sahilde hülya ile bankta otururken karşılaştıkları genç çıkıyor karşısına
Hülyanın annesi kibar bir ses tonuyla: mert oğlum hoşgeldin, hangi rüzgar attı
Mert aynı kibarlıkla, gülümseyerek yanıt veriyor: geçiyordum, aklıma siz geldiniz, bir uğrayayım dedim, rahatsız etmedim umarım
Hülyanın annesi aynı kibar tavırla: ne rahatsızlığı oğlum memnun olduk, arada gel böyle ışte, buyur buyur içeri gir
Mert girmeye hazırlanırken içeriden hülyanın sesi duyuluyor: kim gelmis anne
Annesi içeriye yüksek sesle bağırıyor: mert gelmIs kızım
Mert evin salonuna girdiğinde hülya'yı salonda tekerlekli işlemlerinde oturmuş camdan dışarı bakarken buluyor
Mert cam kenarındaki hülyaya yaklaşarak, zarif ve insana umut veren bir ses tonuyla: ne kadar güzeller değil mi ve ne ilginç, insanlar, hayvanlar hepsi ayrı bir koşuşturma içinde, bambaşka hayatlar yapıyorlar, ama aslında hepsinin amacı aynı, yaşamını ve neslini sürdürmek, günlük sorunlarla ve sorgularla o kadar mesguller ki hiçbiri de asıl amacın bu olduğunun farkında değil
4
Hülya gözlerini camdan çevirip merte yöneltiyor, çatık kasları ve öfkeli tavrıyla: afedersiniz neden geldiniz evime kadar, ne istiyorsunuz
mert telaşlanmış bir şekilde: amacım sadece sizi ziyaret etmekti ve belki sahilde biraz dolaşırız diye düşündüm ne bileyim, inanın başka bir amacım yoktu, ne amacım olabilir
bu sırada anne oda kapısından içeri süzülmüş bir şekilde olanlara bakıyor
hülya öffkeli bir şekilde sesini yükselterek: arkadaşlığınıza ihtiyacım olduğunu kim söyledi, ayrıca bugün canım dışarı çıkmakta istemiyor, korkarım boşuna vaktinizi harcadınız buraya gelmek için
hülyanın bu sözleri üzerine oda kapısının yanındaki anne: yavaş ve uyarıcı bir sesle: hülya seninle sabah anlaştığımızı düşünmüştüm, ne konuşmuştuk biz, bence biraz sahilde dolaşmanızda bir sakınca yok, ne dersin kızım
hülya annesinin bu sözlerinin ardından bira sessiz kaldıktan sonra, boyun eğen bir ifade ve kısık bir sesle: tamam diyerek kabul ediyor çıkmayı
Bu sözden sonra hülya ile mert sahile çıkıyor ve aralarında ufak ufak sohbet başlıyor
Konuşmaya ilk hülya başlıyor: sizinle dışarı çıktım ama kim olduğunuzu, ne iş yaptığınızı, ailenizi, neden burada olduğunuzu, yani hakkınızda hiçbir şey bilmiyorum
Mert gülümseyerek sevecen bir şekilde yanıt veriyor: o zaman, içiniz rahat edecekse size hemen kendimi tanıtayım küçük hanım, ben bir engelliler spor kulübünde muhasebe ve hesap işlerine bakıyorum ve mesleğimde bu alanda zaten muhasebe mezunuyum
Bu sırada hülya mertin sözünü kesiyor: neden engelliler spor kulübünde çalışıyorsunuz, nereden aklınıza geldi, başka iş mi yoktu
Mert gülümseyerek yanıt veriyor: okulu bitirdikten sonra iş aramaya başladım, gazete ilanlarına bakarken bu iş ilanı karşıma çıktı ve görüşmeye gittim, iş arıyordum sadece ve benim için herhangi bir işten hiçbir farkı yoktu, özel bir neden olması gerekmiyor bence, başka bir işte bulabilirdim bu iş oldu sonuçta ve isimden memnunum
Bir ara durgulaşıp denizi izledikten sonra, sözü hülya alıyor: peki ailenizden biraz söz eder misiniz, nasıllar nerede yaşıyorlar, ne iş yapıyorlar, vs vs
Bu soru üzerine genç adam hüzünleniyor ve uzaklara dalarak hüzünlü bir sesle: annem babam ben 8 yaşındayken bir trafik kazası sonucu aramızdan ayrıldı, Antakyada yapıyorduk o zamanlar, ben o kazadan mucizevi bir şekilde kurtuldum, onlar benim kadar şanslı değildi, sonra teyzem beni aldı İstanbul'a getirdi ve bu yaşa kadar baktı, okuttu, büyüttü işte
Mert hüzünlü ve dalgın, gözleri boşluğa bakıyor adeta: hülya bir ara metin elini tutmak üzere elini uzatıyor ve sonra cesaret edemeyerek geri çekiyor
5
Ve aynı hüzünlü ifadeyle bu kez hülya devam ediyor: desene artık bir ortak noktamız var, bende babamı 2 yıl önce trafik kazasında kaybettim ve aynı kazada tekerlekli iskemleye mahkum kaldım
Mert yine dalgın bir şekilde: ama benden şanslıymışsınız, baksanıza anneniz yanınızda ve 2 sene öncesine kadar babanızda yanınızdaymış,
Hülya bu söz üzerine şaşkınlıkla soruyor: tekerlekli iskemleye mahkum olmak şans mı sizce ?
Mert yanıt veriyor: engeliniz aşılmayacak bir engel değil bana sorarsanız ve hayatta hiçbir şey mükemmel değildir, şanslı yönlerinizin değerini bilin bence
Ve bu konuşmalardan sonra hülya ile mertin arasında güzel bir yakınlık doğuyor ve hülya sanki merti yıllardır tanıyormuş gibi, kendini merte çok yakın hissetmeye başlıyor, saatlerce sahilde konuştuktan sonra eve geliyorlar, annesi kızının mutluluğunu görünce şaşırıyor, 2 yıl önceki hayat dolu gülen, sohbet eden, cıvıl cıvıl hülya yıllar sonra geri gelmiş, adeta karşısında öylece duruyor, anne mutluluktan ne diyeceğini bilemiyor ve mutluluktan gözleri dolmuş bir halde şunları söylemekle yetiniyor: hülya kızım hoş geldin
Bundan sonra mert ve hülya sık sık dışarı çıkmaya, mert hülyanın evine daha sık gelmeye ve telefonlaşmaya başlıyorlar
Kah sinemaya gidiyorlar, kah bir yerde oturup bir şeyler yiyorlar, kah konserlere gidiyorlar, kah sahilde baş başa vakit geçiriyorlar
Mert ve hülya Bir gün yine sahilde konuşurlarken, mert hülyaya dönerek biraz heyecanlı bir şekilde: hülya haftaya çalıştığım spor kulübünün basket takımının maçı var, izlemeye gelir misin
Hülya bir an dalıyor, sanki çok uzaklara gidip geliyor o sırada ve o dalgınlık içinde sanki uzaklardan konuşur gibi ve birazda kırgın bir ifadeyle soruyor: basketbol mu ?
Mert şaşırmış bir halde yanıtlıyor: evet hülya basketbol maçı
Sonra hülyanın yüzüne dikkatlice bakarak: ne oldu hülya, neden daldın, bir şey mi var?
Hülya hüzünlü ve dolu gözlerle yanıt veriyor: ben kazadan önce basket oynardım da, o aklıma geldi bir an
Mert telaşlı ve üzgün bir şekilde: hülya seni üzdüysem affet ne olur bilmiyordum
Hülya kendini toparlayarak: yo yo önemi yok, nereden bileceksin ki
Ve hülya tekrar uzaklara dalarak konuşmasını sürdürüyor: profesyonel basket oynamaya başlamıştım, hocalarım çok iyi olduğumu ve bir yıldız olabileceğimi söylüyordu, basketbol benim hayatımdı, babamda çok destekliyordu, onun hayali benim
6
müsabakalarda kupalar kazandığımı görmekti ve sonradan o kaza, her şey bitti işte, tüm hayallerimle birlikte babamı da aldı
Mert gözlerinde umut ışığı ile hülyanım sözünü kesiyor: hülya belkide her şey bitmemiştir, belki tüm hayallerine tekrar kavuşabilirsin, ne dersin ?
Hülya şaşkın bir ifadeyle soruyor: nasıl yani ? anlayamadım
Mert hiçbir yanıt vermeden oturduğu yerden bir anda kalkıyor ve hülyanın tekerlekli iskemlesini hızla itmeye başlıyor
Hülya telaşla soruyor: nereye gidiyoruz
Mert gülümseyerek yanıt veriyor: senin yarım kalan hayalini gerçekleştirmeye
Ve bir taksiye biniyorlar: taksi bir spor klübü önüne geldiğinde mert taksiyi durduruyor, taksiden çıkarak hülyayı iskemlesine yerleştirdikten sonra, mert konuşuyor heyecanla: işte hülya burası benim çalıştığım spor kulübü
Hülya şaşkınlıkla soruyor: iyide bunun hayallerle ne ilgisi var ve beni buraya neden getirdin
Mert gülümseyerek yanıt veriyor: hayallerin nerede, nasıl, hangi vesile ile gerçekleşeceği belli mi olur hülya, hayaller her zaman hiç umulmadık anda gerçekleşir, ayrıca sana çalıştığım yeri göstermek istedim ne var bunda
Hülya bu sözler karşısında gülümseyerek: tamam görelim bakalım
Ve birlikte spor salonuna giriyorlar
Mert ve hülya biraz dolaştıktan sonra engelliler basketbol takımının antreman yaptığı bölüme ulaşıyorlar
Hülya sessizce antremanı izlerken mert hülyaya fark ettirmemeye çalışarak antrenörün yanına giderek kulağına birşeyler fısıldıyor ve hülyanın yanına dönüyor
Çok geçmeden antrenör 2 gencin yanına geliyor ve gülümseyerek kibar bir ses tonu ile konuşmaya başlıyor: ooo mert burada mıydın sen ya
Mert yanıt veriyor: evet haldun abi nasıl gidiyor işler
Antrenör aynı üslupla yanıt veriyor: nasıl olsun gördüğün gibi
Ardından antrenör göz ucuyla hülyayı işaret ederek: bu küçük hanım kim, bizimle tanıştırmayacak mısın
Mert biraz tereddütle ve çekingen tavırla yanıt veriyor: evet Haldun abi, kusura bakma, tanıştırmayı unuttum, bu hülya, benim bir arkadaşım
Antrenör Haldun bey hülya ile tokalaşmak üzere nazikçe elini uzatıyor ve tokalaşıyorlar
7
Ardından mert konuşmaya devam ediyor: Haldun abi biliyor musun hülya 2 yıl öncesine kadar iyi bir basketbolcuymuş
Haldun heyecanla: öyle miii, buna çok sevindim, neden bıraktınız peki sporu
Hülya soruya sinirlendiğini belli etmemeye çalışarak yanıt veriyor: 2 yıl önce bir trafik kazası geçirdim ve taktir edersinizki sporu bırakmak zorunda kaldım
Haldun bey yanıt veriyor: anlıyorum ama bu kaza bu sporu yapmanıza engel değil ki
Ve ardından haldun tekerlekli iskemlede basketbol antremanı yapan öğrencilerini hülya'ya göstererek: bakın görüyorsunuz bu arkadaşlarım hepsi, sizin durumunuzdaki insanlar ve gördüğümüz gibi bu sporu çokta iyi yapıyorlar
Hülya biraz öfkeli, birazda hüzünlü bir ses tonuyla: üzgünüm haldun bey ama bu aynı şey değil
Haldun bey yanıt veriyor: neden aynı şey olmasın ? Sonuçta aynı sporu aynı kurallarla yapıyoruz,
Haldun bir an kafasında bir şimşek çakmış bir ifadeyle devam ediyor: bakın size ne diyeceğim! sizde bir basket denemek ister mIsiniz hülya hanım, ham bakalım performansınızdan birşey kaybettirmiş mi size bu kaza, ne dersimiz?
Hülya öfke ile yanıt veriyor: üzgünüm haldun bey, bu kesinlikle olmaz
Haldun yanıt veriyor: hadi ama sadece bir basket atacaksın ne var bunda, oyun gibi bir şey
Ardından sözü mert alıyor, hülyanın gözlerinin içine bakarak: hadi hülya sadece 1 basket, hatırım için
Hülya mertin bu teklifini kıramıyor ve kısık bir sesle ağızından 2 cümle çıkıyor: tamam yapacağım
Ardından hülyayı basketbol oynamak için özel yaptırılmış bir iskemleye yerleştirerek basket sahasının tam ortasına kadar götürüyorlar, sahada o an antreman yapan engelli basketbol oyuncuları antremana ara vererek dikkatlice hülyayı izlemeye başlıyorlar
Hülya bir elindeki basket topuna bir tam önünde yukarıda asılı duran basketbol potasına bakıyor, o an gözünün önünden tüm hayatı, tüm başarıları, geçirdiği trajik kaza ve kaybettiği 2 yıl film şeridi gibi geçiyor, ardından ölüm döşeğindaki bir insanın dünyayı son kez görebilmek için tüm gücünü sarf ederek gözlerini son kez açması gibi, bu hayatım bir devrin kapanışı ve hayatımın son atışı düşüncesiyle, tüm gücüyle aşılıyor topa ve fileye hızla atıyor, top bir anda fileden içeri girerek basket oluyor;
Bu olayı gören antrenör ve oyuncular birbirlerine balinarck şaşkınlık içinde alkışlamaya başlıyor, mert ve antrenör hülyanım yanına geliyor ve antrenör haldun bey şaşkınlıkla hülya ya şaşkınlık içinde soruyor: böyle bir tekerlekli iskemleye ilk kez oturduğunuza ve kazadan sonra ilk kez basket sahasına çıktığınıza gerçekten emin misiniz siz ?
Hülya yanıt veriyor: tabiki eminim, neden sordunuz?
antrenör şaşkınlığı daha da artmış bir halde: olamaz bu imkansız, bir insanın basket iskemlesine bile alışması haftalar alır, siz şu an ne kadar imkansız birşey yaptığınızın farkında mısınız ?
Hülya umursamaz ve bu sözlerden sıkılmış bir tavırla: oldu işte ben pek özel birşey yapmadım ne bileyim
8
Hülya daha sonra merte yönelerek: hadi mert artık salonun diğer bölümlerine geçelim mi, zaten geç oldu birazdan eve gitmeniz gerekecek
Mert kadarıyla tamam işareti veriyor, hülya gitmek için kendi iskemlesine yerleşirken, o an yanında olan engelli basketçiler merte yönelerek: mert bize bu süper basketçi küçük hanımı tanıştırmadan nereye gidiyorsun bakalım, bırakır mıyız
Mert mahcup bir şekilde: affedersiniz arkadaşlar unuttum kusura bakmayın, tanıştırayım bakın bu hülya benim arkadaşım, hülya bunlar engelliler milli basket oyuncuları
Hülya memnun oldum diyor
Oyuncular: asıl biz memnun olduk hülya hanım, biraz önce o kadar imkansız birşey başardınız ki hayran olmamak mümkün değıl
Ve aralarında güzel bir yakınlaşma, saatlerce sürecek güzel bir sohbet başlıyor,
Hülya bir an saate bakıyor ve telaşla merte dönerek: ooo saat çok geç olmuş mert gitmeliyiz
Mert tamam gidelim diyor
Ardından gençlerle hülya birbirleri ile vedalaşıyor ve vedalaşırken haberleşmek üzere birbirlerinin telefon numaralarını almayı ihmal etmiyorlar
ardından hülya ile mert tekrar taksiye bin erek eve doğru yola çıkıyorlar
taksi eve doğru ilerlerken hülyanın gözlerinde belirsiz bir parıltı ve yüzünde umutlu bir tebessüm beliriyor
bu tebessümle birlikte beyninden bir sürü düşünce akıp gidiyor
engelli sporcular ne kadar heyecanlı ve umut doluydu öyle, gözlerinin içi parlıyordu hepsinin, birde kendi heçirdiği 2 yılı düşündü, bir an içinde tarifsiz bir buruluk oluştu hülyanın
mert ile tanıştığı günden bu yana hayatı nasılda bir anda değişmişti böyle,
neler oluyor diye geçirdi içinden, ban neler oluyor, hemen silmeliyiim bu düşünceleri aklımdan, bu büyüye kapılmamalıyım sadece eğlenceli bir gündü hepsi bu işte, sadece eğlenceli bir gündü ve bitti
kafasındaki bir anlık düşünceyi dağıtmayı başarmış ve rahatlamıştı
bir an mertin sesi duyuldu hülya nasıl buldun spor kulübünü
hülya pekte umursamaz bir halde yanıt verdi: güzeldi
mert gülümseyerek: en azından beğendiğini söyledin buna sevindim
hülya bu sözü yanıtsız bırakıyor, ardından eve geliyorlar
anne kapıyı açıyor, kızının yüzündeki mutluluğu ve gözlerindeki parıltıyı daha kapıyı açar açmaz fark ediyor
kızının zaten mertle arkadaşlık yaptığı günden beri günden güne değiştiğini biliyor ama bu kez kıznın yüzündeki mutluluk çok daha farklı
anne sevinçle soruyor: eee bugün neler yaptınız bakalım
9
yemekte o gün başlarından geçen her şeyi birbir neşeli bir şekilde birbir anlatıyorlar
yemek ve çay faslından sonra hülya odasına çekiliyor
takside aklına takılan düşünceler bu kezde odasında hülyayı rahat bırakmıyor, hülya sabaha kadar bu çelişkili düşüncelerden sıyrılmak ve kaçmak istese de bir türlü sıyrılıp uykuya dalamıyor
sanki yeni başlamış bir değişiminn sancılarını yaşıyor hülya
Daha sonraki günlerde hülyanın mert ile arkadaşlığı ilerleyerek sürüyor ve bunun yanısıra kulüpte tanıştığı engelli basketbol oyuncuları ile de arasında bir arkadaşlık oluşuyor hülyanın ve hülyayı kulübün bayan basketbol takımı ile de tanıştırıyorlar, hülya bu arkadaş grubu ile dolaşıyor artık ve yavaş yavaş tekrar özgürleştığını hissediyor, yüreğindeki kanadı kırık kuş tekrar havalanıyor adeta ve aslında engelli olmak düşünceside ona önceki kadar kötü gelmiyor, kimbilir belkide engelli olmak sandığım kadar korkunç birşey değildir diye geçirmeye başlıyor içinden, hem zaten o dostluk ortamında engelini ona hissettirede yoktur, bazı günler tamaen unuttuğu bile olur engelli oluşunu, bu değişim sürecinde de mert hülyayı hiç yalnız bırakmıyor, her an hülyaya yanında olduğunu hissettiriyor mert
genç basketbolcuların arasında özellikle 20-22 yaşlarında bir basketbolcu olan özgür hülya ile yakından ilgi gösteriyor ve her fırsattayakınlaşmaya çalışıyor ancak hülyanın ilgisi merttin üzerine o kadar yoğunlaşmıştır ki, özgürün tüm çabalarına rağmen hülya bu ilgiyi fark edemiyor hatta göremiyor bile
bir sohbet sırasında genç basketbolcular hülyaya kulübün bayan basketbol takımının antremanlarına katılmasını söylüyorlar, hülya başta nazikçe reddiyor ancak annesinin, mertin, arkadaşlarının ve hülyanın basketbol performansını antrenör haldundan duyan spor kulübü yönetiminin aylar sürecek, bitmek bilmez, zorlu ikna çabalarından sonra hülya antremanlara katılmayı nihayet kabul ediyor ve antremanlara başlıyor hülya
hülya antremanlarda kısa zamanda göz doldurmayı başarıyor, hocaları hülyanıın başarısını ve azmini imrenerek izliyor
kısa bir süre sonra antrenör haldun hülyanın yanına gelerek şunları söylüyor: hülya hazır ol 15 gün sonraki avrupa kupası maçında sana forma giydirmeyi düşünüyorum
hülya şaşkınlıkla: ben mi? şimdi maça mı çıkacağım
haldun yanıt veriyor: evet hülya, eğer senin içinde bir sakıncası yoksa tabi
hülya şaşkınlıkla devam ediyor: ama nasıl olur hocam daha çok kısa zam oldu entremanlara katılmaya başlayalı, 15 günde hazırlanam mümkün mü sizce, üstelik hiç maça çıkmamış bir insanın bu kadar önemli bir maçta forma giymesi ne derece doğru
haldun gülümseyerek yanıt veriyor: antremanlara başladığın ilk günden beri seni izliyorum hülya, o kadar yeteneli ve o kadar azimlisin ki, aslına bakarsan senin bu maça şu an bile hazır olduğunu düşünüyorum, ayrıca açık söylemem gerekirse takımda avrupa standartlarındaki çok az sayıda oyuncudan birisin, bu da bir avrupa maçı olduğuna göre senin oynaman çok normal değil mi?
hülya, gurur, şaşkınlık ve sevinç duyguları birbirine karışmış ve gözleri dolmuş bir halde: güveninizden dolayı çok teşekküler hocam, umarım sizi ve ülkemi mahcup edeek birşey yapmam
haldun yanıt veryor: böyle birşey yapmayacağıma ve takımımızla, hep birlikte ülkemizi en iyi şekilde temsil edeceğimize eminim güzel kızım
1 0
Takımın 15 gün süren yoğun bir çalışma döneminden sonra nihayet maç günü geliyor Ve hakemin başlama düdüğü ile birlikte maç başlıyor
Hülyanın annesi, mert ve kulübün erkek basketbol takımı oyuncuları tribünlerde maçı ve hülyayı izlemek üzere heyecanla bekliyorlar
Hülya maçın ilk dakikalarında tedirgin ve heyecanlı olsada kısa zamanda bu heyecanını yeniyor ve sevdiklerinin özellikle ruhunun 2 yıllık prangasını çözen ve yüreğindeki kuşu kanatlandıran mertin orada olmasının verdiği güvenle tüm performansıyla maça adapte oluyor
Hülya ve takımı maçın ilerleyen dakikalarında bekleneninde üzerinde performans sergiliyor ve maçın bitiminde hülyanın takımı farklı galibiyetle avrupa şampiyonu oluyor
maçın ardından hülya takımı ile birlikte verilen kupayı alıp tribünleri selamlarken annesinin sevinçten dolmuş gözlerini görüyor, annesi ve mert ayakta alkışlıyor hülyayı annesi bir yandan avuçları patlarcasına alkışlarken, bir yandan da sesi çıktığı kadar haykırıyor: işte bu benim kızım, benim kızım işte bu
Hülya o an 2 yıldır annesine ve kendisine yaptıklarını düşünüyor ve bu 2 yılda hayattan neler kaybettiğini, dahada kötüsü mert karşısına çıkmasaydı neler kaybedeceğini ve gözleri doluyor, o an hıçkırıklara boğulmamak için kendisini zor tutuyor hülya ve tribünlerde kalabalığın arasında bir an çabasmın kendisini gururla alkışladığını görüyor, görüntü çok net olmasına rağmen gördüklerine inanamıyor ve tekrar bakma ihtiyacı hissediyor, aynı yöne tekrar dikkatlice baktığımda göremiyor babasını ve bu gördüğünü babasının yanında olduğunun ve her nerdeyse oradan kendisini görüp gururlandığının bir işareti olarak düşünüyor hülya ve içi huzurla doluyor belki babamda olduğu tıpkı annem gibi yerden avazı çıktığı kadar bu benim kızım diye bağırıyordur diye düşünüyor, ayrıca 2 yıldır rüyasında görmek isteyip bir kere bile rüyasına girmeyen babasının şu an kendisine görünmesini de bir işaret sayıyor hülya, demekki babamda yaptıklarından dolayı bana kırgınmış diye geçiriyor içinden ve sessizce babacığım çok özür dilerim diyor, çünkü ne kadar sessiz söylerse söylesin babasının ruhunun bir yerlerde onu duyduğuna ve onu izlediğine emindir artık
maç bitiyor ve sporcular kulise çıkyor kuliste gazeteciler, basın toplantısı gibi bilinen formalitelerden sonra hülyanın annesi, mert haldun bey ve maçı izlemeye gelen erkek basketbol oyuncuları hülyann yanına geliyor, büyük bir heyecanla tebriklerini sunarken mert hemen elindeki 1 buket çiçeği hülyaya nazıkç uzatıyor, bu nazik davranış karşısında hülyanın gözleri parlıyor, ardından basketbolculardan özgürde elindeki tek bir kırmızı gülü hülyaya uzatıyor, ancak hülya mertle ve mertin kucağına koyduğu buketle o kadar meşgul oluyor ki özgürün uzattığı gülü fark etmiyor bile
mert heyecanla: bu gece bu başarıyı bir yerlerde kutlamayacak mıyız
haldun yanıt veriyor: tabiki kutlayacağız mert, organizasyonu yaptık bile, buradan hemen takım halinde eğlenmeye gidiyoruz
hülyanın annesi sevinçli bir şekilde söze giriyor: o zaman beni eve bırakında siz eğlenmeye gidiin ben gençlere ayak bağı olmayayım şimdi değilmi
haldun yanıt veriyor: tamam hanım efendi bırakırız hay hay
önce hülyanın annesini eve bırakıyorlar ve hep birlikte bir barda sabaha kadar eğleniyorlar, bu barda da özgür hülyanın diikkatini çekmeye, belki bir kaç kelimede olsa konuşmaya çalışıyor, ancak yine mertten fırsat bulup bunu yapma olanağı çıkmıyor karşısına sonra sabaha karşı evlerine, mert hülyayı evine kadar bırakıyor ve hülyayı annesine teslim ettikten sonra kendisi alacakaranlıkta sessizce evden uzaklaşıyor
11
Ertesi sabah hülya gecenin yorgunluğunu üzerinden atamamış bir halde uyanıyor ve hazırlanıp iskemlesine yerleştikten sonra aylardır alıştığı gibi mertten bir çağrı veya mesaj gelip gelmediğini öğrenmek için cep telefonuna bakıyor fakat bu kez cep telefonunda hiçbir çağrı veya mesaj olmadığını görüyor, herhalde mert gecenin yorgunluğunu üzerinden atamadı, tabi yorucu bir geceydi uyuya kaldı herhalde diye düşünüyor ve fazla üzerinde durmadan kahvaltıya geçiyor, kahvaltıda annesine geceki eğlencede neler yaşandığını bir bir anlatıyor
kahvaltı bittikten sonra hülyanın annesi hülyaya dönerek: bugün mert uyuya kaldı gelemeyecek sanırım, seni antremana bugün ben bırakayım ne dersin kızım, akşama kadar mertte gelmiş olur zaten kulübe
Hülya bu öneriyi hiç düşünmeden kabul ediyor ve aylardır ilk kez spor kulübüne annesiyle birlikte gidiyor
Kulübe gidip haldun ile karşılaşır karşılaşmaz soruyor: hocam mert geldi mi
Haldun göz ucu ile anneye baktıktan sonra ağızının içinde yuvarlayarak: mert henüz gelmedi dedikten sonra ekliyor: biz antremanlara başlayalım o da neredeyse gelir uyuya kaldı herhalde
Hülya sorgular bir ifadeyle: hocam biraz sıkıntılı mısınız bugün
Haldun gülümseyerek: eee dün çok yorucu bir gündü biliyorsun, daha yorgunluğu atamadık hülyacığım, senin kadar genç değiliz malum
Hülya yanıt veriyor: estafurullah hocam haklısınız dün baya yorucuydu
Bu sırada Hülyanın annesi söze giriyor: hadi ben gideyim artık, mert gelene kadar hülya size emanet
Haldun bey yanıt veriyor: siz merak etmeyin hülya bizim gözbebegimiz
Bu sözlerden sonra anne kulüpten ayrılıyor ve hülya antremanlara başlıyor, ancak merti düşünmekten bir türlü antremanlara adapte olamıyor, saatler geçtikçe merakı daha da artıyor hülyanın, merakını dindirecek ne bir mesaj, ne bir telefon geliyor mertten, nede kendisi geliyor akşama kadar, akşam oluyor antreman bitiyor, bu kez merakını yenemeyip hülya arıyor mertin telefon numarasını, telefonu uzun uzun çaldırıyor ancak kImse açmıyor telefonu ve çaresiz vazgeçiyor, merakı daha da artıyor hülyanın, eğer başına kötü birşey gelmese mert beni asla bu kadar uzun süre yalnız bırakmazdı diye geçiriyor içinden ve içinden böyle geçirdikçe sıkıntısı daha da artıyor, spor salonunun koridorlarında amaçsızca dolaşırken antremanını bitirmiş çıkmaya hazırlanan özgürle karşılaşıyor
Hülyanın sıkıntılı hali özgürün hemen dikkatini çekiyor ve soruyor: hülya ne bu hal, bir sıkıntın mı var senin
Hülya düşünceli ve dalgın bir şekilde yanıt veriyor: mert bugün gelmedi de onun için biraz endişe ediyorum, haber de vermedi
Özgür, hülyayı rahatlatmak ister bir tavırla yanıt veriyor: endişelenme hülya belki acil bir işi çıkmıştır o nedenle haber veremeden başka bir yere gitmek zorunda kalmıştır üzülme sen hülya, seni üzgün görmeye dayanamıyorum. Hadi istersen biraz dışarı çıkalım hem hava alırız hem konuşuruz ne dersin hülya
hülya biraz tereddüt ettikten sonra bu içten teklifi kabul ediyor ve özgür ile hülya spor kulübünün bahçesine çıkarak bir süre sohbet ediyorlar, akşam olduğunda hülya çaresiz tüm sporcularla birlikte servise binerek dönüyor eve
12
ve 3-4 gün bu şekilde habersiz geçtikten sonra hülya dayanamayıp spor kulübünün sekreteryasına giderek mertin çalıştığı bölüme giriyor ve mertin masasında genç bir bayanın oturduğunu görüyor
şaşkın bir halde bayana soruyor: mert nerede
bayan şaşırıyor: anlamadım küçük hanım
hülya sorusunu yeniliyor: burada çalışan genci soruyorum, nereye gittiği hakkında bir bilginiz var mı
bayan yanıt veriyor: hee o mu, hakkında bir bilgim yok 2 gün önce işlem ayrılmış
onun yerine şu an ben bakıyorum, buyrun nasıl yardımcı olabilirim
hülya o an donakalıyor, bir anda başından aşağı kaynar şu dökülüyor sanki, yanıyor mu, üşüyor mu, o an ne hissettiğini kendiside tam olarak bilmiyor, adeta kalbi buz tutuyor hiçbir şey hissedemiyor belkide ve hiçbir kelime etmeden kulübünü
sekreterya bölümünden ayrılıyor
hülya amaçsız, ne düşüneceğini şaşırmış bir halde, tekerlekli iskemlesiyle koridorda dolaşırken antrenör haldunla karşılşıyor
haldun bey hülyaın halini görünce dayanamayarak soruyor: hülya ne bu halin, hasta falan değilsin ya
hülya bu soruya soru ile karşlık veriyor: hocam siz hemen hemen her gün kulübün sikreterya bölümüne gidiyorsunuz değil mi
haldun biraz tereddüt ederek yanıt veriyor: evet hülya
hülya devam ediyor: o halde neden bana mertin işten ayrıldığını söylemediniz günlerdir
haldun bey, başını öne eğiyor ve hiçbir yanıt vermiyor ve koridurda sessizce uzaklaşıyor uzaklaşıyor
hülya o akşam kulüpten çıkıyor ve evine dönüyor ve ertesi sabah annesinin ısrarlarına rağmen kulübe gitmiyor, artık hayatta herşeyin yalan, ve herkesin yalancı olduğunu düşünüyor hülya içi acıyor hülyanı bu kadar güvendiği, sevdiği ve adeta kurtarıcısı, süper kahramanı gibi gördüğü adam ona bir açıklma yapma gereği bile duymadan çekip gidebiliyor, demek ki herşey bu kadar kolaymış diye düşünüyor hülya
hülya aylar önceki gibi eve kapanıyor tekrar ancak bu kez takım arkadaşları, hocaları ve kulüp yönetimi hülyayı hiç yalnız bırakmıyor sık sık telefonla arıyorlar, gelip gidyorlar vs vs, yani hülyayı tekrar hayata döndürmek ve antremanlara katılmasını sağlamak için yılmadan usanmdan aylarca uğraşıyorlar ve sonunda hülya başta eskisi kadar istekli olmasada takımına geri dönüyor, başta belki eskisi kadar istekli asılamıyor antremanlara ancak aylar geçtikçe öncekinden daha hırslı, daha güçlü performans gösteriyor, öncekinde daha da iyi bir basketbolcu oluyor adeta, bu arada özgürle de aralarında bir yakınlaşma başlıyor, bu yakınlaşma önce arkadaşlık sonra, sonra dostluk, daha sonra, flört şeklinde gelişiyor
ve yıllar su gibi akıp geçiyor hülya ile özgür evleniyor, 2 çocuklu mutlu bir aile kuruyorlar, ailleri de güçlük çektikleri zamanlarda her zaman bu gençlere destek oluyorlar hülya ilk oğlunun adının mert olması için ısrar ediyor özgür her zaman yaptığı gibi hülyayı kıramayarak bu teklifi kabul ediyor ve hülya büyük oğlunun adını mert, küçük oğlunun adınıda babasının adı olan mesut
13
koyuyor, günler böyle akıp giderken bir gün hülyanın annesi hastalanıp ölüyor, cenaze töreni oldukça kalabalık, törende hülya yaşlı gözlerle etrafa bakarken kuyutu bir köşede sinmiş bir halde töreni izleyen bir adam görüyor, biraz dikkatli baktığında bu adamın mert olduğunu görüyor ve bu yöne doğru hızla iskmlesini sürüyor
mert hiç istifini bozmadan: merhaba hülya, üzgünüm bu şekilde karşına çıkmak istemezdim
hülya sinirli bir şekilde: ne işin var senin burada, ben sana şimdi ne sorayım söyler misin mert, neden geldiğini mi? yoksa neden gittiğini mi? he söyler misin ne sorayım? seni arayacağm bir adres en ufak bir iz bile bırakmadan neden gittin mert? telefonunu bile kapattırmıştın yaa, benden bu kadar mı bıktın söyler misin
mert ikaz eder bir sesle: sus hülya yavaş ol, cenazede olduğumuzu unutma, ne desen, ne yapsan haklısın, bunun bir açıklaması yok, biliyorum ne söylesem yaptıklarımı affettiremem affettirmeyede çalışmayacağım
bu sözlerin ardından ceketinin iç cebinden bir mektup çıkararak devam ediyor: sadece bu mektubu vermek için geldim buraya; annen kendisi ölmeden açıklamamı istememişti, artık seniinde bu gerçeği öğrenme zamanın geldi sanırım, bu arada evlenmişsin tebrik ederim, küçük merti benim için öp
ve bu sözlerden sonra mert kalabalığı arasında hızla uzaklaşarak gözden kayboluyor
hülya hemern özgürün yanına giderek merti gördüğünü ve aldığı mektubu anlatıyor
özgür olayı olgunlukla karşılıyor ve cenaze bittiğinde sakın kafayla düşünüp mektubu okumasını söylüyor
cenaze töreninin ardından bir kaç gün geçtiğinde hülya ailesinnin ve antrenör haldun beyin gözleri önünde mektubu açıyor ve okumaya başlıyor
mektupta merttn ağızından yazılmış şu sözler yer alıyor: hülya yıllar öne yaptıklarımı telafi edebilmem imkansız, telafi etmeyede çalışmayacağım aslında, sadece gerçeği açıklayacağım yorum sana kalmış, aslında nereden başlayacağımı bilemiyorum sanırım en iyisi en baştan başlamak, öncelikle benim adım mert değil, sanırım pek şaşırmamışsındır buna zaten benimle ilgili hiçbir şeyin artık seni şaşırtacağını sanmıyorum, neyse ben devam edeyim gerçek adım hüseyin odabaşı, ve ben aslında matör bir tiyatro oyuncusuyum, yıllar önce bir gün çalıştığım tiyatroya ortayaşlı sayılabilecek bir hanım gelmişti, çokçaresiz bitme noktasına gelmiş görünüyordu ve 2 yıl önce kızıyla kocasının trafik kazası geçirdiğini, bu kazada kocasının öldüğünü ve hayatta kalan tek varlığı olan kızınında belden aşşağısının felç olduğunu ve bu yüzden kızının hayata küstüğünü hsayatla hiçbir ilişkisinin kalmadığını, hangi psikoloğa veya psikiyatriye gittiyse bu sorunu çözmek için en ufak bir yol alamadıklarını ve en sonunda arkadaş rolüyle kalbine girerek kızını hayata bağlayacak kadar yetenekli bir tiyatrocu aramaya karar verdiğini, bu işi başarana 100 bin ytl ücret ödeyeceğini açıkladı, sanırım anlamışsındır bu kadının kim olduğunu, evet bu kadın senin annendi ve bu rolü ben üstlendim, önce senin özel zevklerini, kazadan önce neler yaptığını, hobilerini, vs vs öğrenmem gereken herşeyi bir bir öğrendim annenden daha sonra spor kulübü yöneticileriyle, antranörlerle ve oyuncularla anlaşarak oyunumza katılmaları ve bana kulüpte geçici bir iş vermeleri konusunda ikna ettik, ama annenin sadece bir tek ricası vardı o da senin onun ölümünden önce bu olaayı kesinlikle öğrenmemen, eğer bu olayı duyarsan ondan nefret edeceğinden o kadar emindiki annen, kızımın o nefret dolu gözlerle bana bakmasını istemiyorum ama ben ölünce söylerseniz söyleyin derdi hep, evet hülya tanışmamızda planlıydı, o gün annen seni zorla sahile çıkardığında aslında benimle tanıştırma için çıkarmıştı, ve seni bıraktığım gecede rolüm tamamlandığı için ayrıldım, ve bir daha görünmedim çünkü artık bana ihtiyacın kalmamıştı, evet hülya şu an herşeyi biliyorsun ama sakın annende nefret etme olurmu çünkü o seni çok seviyordu ve bundan başka çaresi olmadığı için bu
14
yola başvurdu, şu an seninde çocukların var, evlliliğinde eşinle sana sonsuz mutluluklar dilerim, umarım onu anlayabilirsin, tüm güzellikler seninle olsun hülya
imza hüseyin odabaşı
hülya mektubu okuduktan sonra halldun bey ve eşi özgüre dönerek, yavaş bir sesle: doğrumu bunlar
haldun ve özgür onaylar bir şekilde başlarını hafifçe öne eğiyorlar
hülya: demek hepiniz biliyordunuz öylemi
yanıt yine gelmiyor, hülya ne hissedecğini bilemez bir halde bir an düşünüyor kendisine yapılan oyunları ve kızar gibi oluyor, ardından aklına bu oyundan öncesi kendisine ve annesine çektirdiği tüm acılar ve yaptığı tüm haksızlıklar, ardından oyunun sonrasında yaşadığı mutluluklar, kazandığı başarılar, evliliği, çocukları ve tüm düğer mutluluklarıı geliyor aklına, gözleri parlıyor hülyanın önce kocasına, sonra antrenörüne, daha sınra ise çocuklarına sarılıyor sıkıca
ve sadece şu kelimeleri söylüyor: tüm bunlar benim değil annemin başarısı, annem beni 2 kez doğurmuş, peki ben ona borcumu şimdi nasıl ödeyeceğim?
SON
ERGÜL DAĞCI 4 HAZİRAN 2008
15
|